Halihazırda 5 yıldır fotoğraf çekiyordum. Bir gün önceden mezuniyetini çektiğim bir arkadaşım “Fakülte yılbaşı partisinde fotoğraf çekmek ister misin?” diye sordu. O zamanlar bunun 4 yıl sürecek bir gece hayatının başlangıcı olduğunu bilmeden “Olur.” dedim.
Ama sadece flaş patlatarak düz fotoğraflar çekmek istemiyordum. Daha önce birkaç konserde denediğim flaş + uzun pozlama (ışıkla boyama) tekniğiyle çeksem nasıl olur diye düşünürken, Ender’le konuştum; sen de gelir misin desteğe diye. O da, olacaklardan habersiz, “Olur.” dedi. Macera böylece başladı.
Bu partide çekimleri gören ODTÜ Rugby Takımı, Fransız Büyükelçiliği’nde yapacakları partiye çağırdı. Orada çekim yaparken Redbull ile bağlantı kurduk ve onlar da Jolly Joker’de yapılacak 500’den fazla kişinin katılacağı WhiteNight partisinde onlar için çekim yapabilir miyiz diye sordular. Hiç düşünmeden “Olur.” dedik.
Bu çekimi iki kişi çıkartamayız kalabalık olacak diye düşünürken, Burak gelir mi diye aklımızdan geçti. O da, “Olur.” dedi. Organik gelişen bir süreç sonunda 3 kişilik bir ekiple ‘When The Party Is Over’ oluverdik. Daha sonra video işlerimiz başladığında Emrah da katılacaktı aramıza. Neyse, WTPIO anılarına belki başka bir zaman girerim; şimdilik 2012-2016 yılları arasında yaptığımız gece hayatı fotoğrafçılığından öğrendiğim 5 şeyi sizinle paylaşayım.
Önce kendin eğlen
Her mekanın ve partinin kendine has bir havası oluyor tabii. O havaya ne kadar çabuk girebilirsek orada daha çok çekim yapıyorduk. Ama bir iki tur atıp “Burası bize uygun değil bu gece.” deyip başka mekana geçtiğimiz de oluyordu. Etkinlik içeriğine göre kitle değiştiğinden, her mekan her gece aynı tadı vermiyor doğal olarak.
Gezdik ve doğru mekanı bulduk diyelim, her şeyden önce kendisi eğlenmeyen bir fotoğrafçının güzel bir iş çıkarması beklenemez. Bu yüzden bizim eğlenmemiz şarttı. Şanslıydık ki birlikte eğlenebilen bir ekiptik. Gittiğimiz partilerde de ücretsiz içki alıyorduk. Parti de güzel organize edilmişse, o gece çorbacıda bitiyordu.
Utangaçlıktan vazgeç
Yabancı birinin fotoğrafını çekmek zaten zorken, üstüne bir de yüzüne flaş patlatmak kolay alışılabilecek bir durum değil. Biraz utangaçlık varsa hele, büyük sıkıntı. Dönüp bakıyorum da arşive, ilk zamanlarda çektiklerimizle yıllar içerisinde çektiklerimiz arasında bayağı fark var. Başlarda mekan içerisinde dolaşırken poz veren oldukça çekmişiz; sonradan utangaçlığı üstümüzden atınca işin tadı gelmiş, eğlence sırasında doğal anları da yakalar olmuşuz.
İnsanlara nasıl yaklaşmak lazım, rahatsız etmeden nasıl yaparız, ters bir duruma sebebiyet vermeden nasıl hallederiz gibi soruları doğaçlama çözmüşüz. Mekan içinde kişilerin veya arkadaş gruplarının davranış biçimine bakarak bile nasıl yaklaşırız diye kendi aramızda konuştuğumuz, ya da hiç bulaşmayalım o gruba dediğimizi hatırlıyorum.
Hatta bir keresinde, ismini veremeyeceğim bir mafya babasının kolumdan tutup “Yengen görürse sıkıntı olur, beni çekme koçum!” dediği bir gece de yaşadı bu bünye. Ama ne geceydi…

Tekniği boşver, ortama odaklan
Şimdi dürüst olayım; gece hayatı fotoğrafçılığı diyoruz, bizim ayık kafayla çekim yaptığımız gece sayısı bir elin parmağını geçmez. Yüksek ses müzik, çılgın ışıklar, dans eden bir sürü insan ve güzel bir kafa bir araya gelmişken durup vay efendim diyaframmış, yok perde hızıymış, isoymuş derdine düşemiyorduk. İlk 2-3 partiden sonra zaten olayı kavradık; çekimde ne ihtiyacımız oluyor, mekanlar nasıl bir ışık kullanıyor. Bundan sonra flaşımızı, odağımızı, netliğimizi ve bütün ayarlarımızı sabitledik. Makine> 11mm – bulb modu – f/13 – ISO400 // flaş> 24mm – 1/8
Gece başında henüz kafalar yerindeyken bu ayarları halledip “Ee ne içiyoruz?” diye dolaşmaya başlıyorduk. Çekim yapmak dediğimiz iş için sadece makineyi kaldırıp deklanşöre basmak kalıyordu. Deneyimlerimiz sayesinde anlık problemlere ufak müdahalelerle çözüm buluyorduk tabii ki, ama temelimiz belliydi ve sağlamdı.
İlk iki başlıkta bahsettiklerimi ve tekniği de çözdükten sonra yapmamız gereken tek şey gecenin akışına kendimizi bırakmak oluyordu. Hangi gruplar nasıl eğleniyor, mekanda tanıdık kimler var, ana grup kaçta sahneye çıkıyor; havayı iyi kokladığımız gecelerde canavar fotoğraflarla dönüyorduk evlere.

Hedef kitlenin isteklerine kulak ver
Bütün detayları çözdük, eğleniyoruz ve şahane fotoğraflar çekiyoruz. Ama insanlar bu fotoğraflara nasıl ulaşacaklarını sorduklarında biraz sıkıntı yaşıyorduk. Yüksek ses müzik arasında bağırarak uzun ve ingilizce bir marka adı söylemek pek de verimli olmuyordu. Akıllarda tek soru vardı, “Fotoğraflara nereden ulaşabiliriz?”
Düşündük taşındık, önce beyaz bir t-shirt yaptık. Önde logomuz, arkamızda fotoğrafları yüklediğimiz facebook adresimiz. Ama bu sefer de hem soranlara sırtımızı dönüp bakın diyor hem de kafası güzel insanların uzunca bir adresi sabah uyandıklarında hatırlamasını bekliyorduk. Bu da olmadı.

Son çözüm olarak bir tarafı logomuz ve diğer tarafı da tüm sosyal medya adreslerimiz olan bir kartvizit ve ek olarak da logomuzu sticker yaptırmayı düşündük. Sorana veriyorduk kartviziti, sabah kalkınca yazıyor bakıyordu. Mis gibi çözüm. Stickerları da sağa sola yapıştırıyorduk, marka bilinirliği oluşturur diye.
Ama hiç tahmin etmediğimiz bir şey oldu ve sticker olayı kontrolümüzden çıktı. Gezdiğimiz sokaklarda, mekanlarda ve insanların her yerinde stickerlarımız vardı. Beklentimizin ötesinde bir ilgi görmeye başlamıştık. Markalar ve mekanlarla kurduğumuz ilişkiler ve çektiğimiz yüzlerce fotoğraf sonunda meyvelerini vermeye başlamıştı. Hepsinin başlangıcı ise bize sorulan basit bir soruydu; “Fotoğraflara nereden ulaşabiliriz?”

Potansiyelinin farkına var
Şu ana kadar bahsettiğim şeyler tamamen organik bir gelişim sürecinden başlıklardı. Baktık ki öyle eğlencesine başladığımız bir etkinlik, işe dönüşüyor. Biz neler yapıyoruz, imkanlarımız neler ve nasıl daha büyütebiliriz gibi sorularla durumumuzu analiz ettik.
Fotoğraf haricinde video işleri de yapıyor olmamız, iyi ilişkilerimiz olan mekanlarda büyük konserler yapılıyor olması ve ekibin de müziksever olması sonucunda canlı performans videoları yapmaya başlayalım diye düşündük. Emrah da tam bu noktada ses mühendisimiz olarak ekibe katıldı. Türkiye’de bugün bile yapılmayan kalitede işler çıkarttık. Ama video işleri de başka bir yazı konusu.
Öte yandan zaman içinde gece hayatı fotoğrafçılığına niyetlenen başka bazı ekipler de oldu. Biz bir süre fotoğraf işinden videoya doğru ağırlık verince boş kalan mekanlarda çekimler yapmaya başladılar. Bunu gören WTPIO durur mu; gaza geldik ve geri geliyoruz diye haber verdik mekanlara. Onca zaman emek vererek oluşturduğumuz bir işi kimseye bırakacak değildik. Ne oldu dersiniz? Tabii ki mekanlarımızı geri aldık.

Gece hayatı BONUS; Paylaşılası içeriğe önem ver
WTPIO tarihinde bir kez bile ücretli reklam vermedik. Tamamen içerik kalitesine odaklandık. Yeni ne yapabiliriz, neyi geliştirebiliriz diye sürekli araştırdık. Ekipmanımızı da bilgimizi de durmaksızın ileri seviyeye taşıdık. Kimsenin bu alanda kullanmadığı aksesuarlarla bakanların bir daha bakacağı fotoğraflar üretmeyi başardık.
Ama hepsinden önemlisi, gerçekten insanların doğal ve samimi eğlence anlarını yakalamayı başarıyorduk. Eğlenen bir grup gördüğümüzde oradan içimize sinen birkaç fotoğraf almak için çevrelerinde köpekbalığı gibi dolaşıyorduk. Burak, Ender ve ben, kaş göz işaretiyle haberleşiyor ve eğlenen insanları avlıyorduk.
Sabah uyandığında önceki geceden güzel bir fotoğrafını gören insanlar da önce kendisini ve arkadaşlarını etiketliyor, sonra da kendi sosyal medya hesaplarında bu fotoğrafları paylaşıyorlardı. Henüz bunun ötesine geçecek bir reklam modeli görmedim açıkçası. Bilinirliğimizin ivmeli bir şekilde artmasının ötesinde, fotoğraflarımızın herkes tarafından beğeniliyor olması da bizi fazlasıyla mutlu ediyordu.
Hala bugün bile yeni tanıştığımız birçok kişinin bizi bilmese de WTPIO’yu biliyor olması, o zamanlardan tanıştığımız pek çok insanla hala arkadaşlığımızın sürüyor olması, seyrek de olsa o zamanlardan fotoğraflarımızın sağda solda paylaşılıyor olması, iyi ki yapmışız dedirtiyor bana.
Sizin de planlayarak değil de kendinizi akışına bırakarak geliştirdiğiniz işleriniz olur umarım.
Eyvallah.
Yazı içerisinde gördüğünüz tüm fotoğraflar: WTPIO
Henüz yorum yok diyor.Ben yazıyorum çünkü tanıdığım sima çok.Ve ciş yerinide yabancılamadım.Sevgili Galip yıllardır yıllıklar olsun ,mezuniyet baloları olsun fark yaratma düşüncen hep vardı zaten.Buda bence gözlemlemenin ve belgelemenin onları yorumlamanın kalitesini gösteriyor.Beynindeki hedefte gitmek istediğin bir noktayı seçmişsin zaten.Ve her seferinde fark yaratma düşüncen görünüyor.Sanatçı oldum dediğin noktada inşallah karşılaşırız.BEKLETME O ANI.